Dün izlediğim ve beni bir hayli etkileyen Netflix belgeselinden kısaca bahsetmek istiyorum. Aslında blogumda film özetlerini paylaştığım ve puanladığım bir seri daha önce oluşturmaya çalışmıştım ancak devamını getirememiştim. Neyse biz onlara bakmayalım ve fırsat bulmuşken şimdi ve hemen dün akşam izlediğim olağanüstü belgeselden bir şeyler mırıldanalım.
Belgeselin adı "Minimalizm", daha çok hayatınızdaki karmaşadan kurtulmanız için, fazla eşyalardan, sürekli satın alma hastalığından ve "eşya ile yaşama" veya "eşya için yaşama" gibi konuları size hatırlatıp beyin fırtınasına sebep olarak bir hayli enteresan ama bana göre de güzel bir belgesel. Bu belgesel adından aynı zamanda yazılmış bir kitapta var. "Joshua Fields Millburn" tarafından kaleme alınmış kitabın Türkçe çevirisi de yayımlanmış.
Hayatta öyle bir koşuşturmaca ve öyle bir temponun içine giriyoruz ki bazen yaşamayı unutuyoruz. Sürekli daha iyisini satın alıyoruz ve hemen yeni bir satın alma isteğiyle yanıp kavruluyoruz, hızla değişen moda sektörü ile dolabımızda ki kıyafetlerimizden nefret ediyoruz ve hemen daha yenilerini almak istiyoruz. Sürekli almaya, tüketmeye ve kullanmadan o eşyadan sıkılmaya yönelik bir döngü içerisinde işe gidip gelen insanlar haline geldiğimizi bu belgeselde rahatlıkla düşünebilirsiniz.
Aslında buna benzer bir iki kitapta okumuştum, biri Begüm Basoglu ve Ege Erim tarafından kaleme alınan "SADE" isimli bir kitaptı ve diğeri de Marie Kondo tarafından kaleme alınan "Hayatı Sadeleştirmek İçin Derle Topla Rahatla" isimli kitaptı. Bu kitaplarda da temel felsefe kullanmadığın eşyalardan kurtulmayı, basit ve sade yaşamayı, ihtiyacın olmayan bir eşyayı gereksiz yere satın almamayı gibi hayatınızı kolaylaştırıp zihninizi rahatlatacak birtakım metotlardan bahsediyordu. Eğer okumak isterseniz bu kitapları da incelemenizi öneririm. Daha sadece, basit, yalın, az eşyalı bir hayat dilerim... :)