Kahverenkli tabelalar genellikle tarihi, turistik veya doğal güzellikleri olan bir yeri işaret eder. Bu belgeselde toplam uzunluğu 80km’yi bulan Pazarsuyu Deresinin izinden gidecek ve sahilden başlayarak yol boyunca bu tabelanın güzelliklerini keşfetmeye çalışacağız.
Burası Pazarsuyu Deresinin Karadeniz’e döküldüğü yer.
Gördüğünüz gibi tatlı su ile tuzlu su burada birbirine karışır.
Pazarsuyu deresi geçtiğimiz yıllarda rafting projesi ile
gündeme geldi ve 30 km’lik rafting parkuru ile spor severlerin gözde
noktalarından biri olacaktı. Ancak dere üzerindeki HES inşaatları ve taş
ocakları ile birlikte suya karışan çimento sebebiyle dere gri renge
dönüştü, balıklar öldü, ağaçlar kurumaya
başladı ve su debisinde ciddi bir azalma meydana geldi.
Bizde bugün Pazarsuyu deresini yukarıya doğru takip ederek gözlemlerimizi
yapacağız. Yaşayan balık var mı diye suyu inceleyeceğiz, HES’leri ve Taş
Ocaklarını görürsek çevreden görüntü alacağız. Gerçekten kahverenkli bir tabela
bizi güzelliklere mi götürecek, yoksa kurutulmuş, kurutulmaya yüz tutmuş, harap
edilmiş bir doğaya mı? Gelin bu yolculuğa birlikte çıkalım ve Pazarsuyu
deresini tüm güzellikleriyle keşfedelim.
Burada çok güzel bir manzara bulduk, hemen değirmen evinin yan tarafında. Daha önce bu köprüyü hiç görmemiştim çünkü yolun iç kısmında kalıyor. Burası da gerçekten muazzammış. Derenin şu tarafı genelde daha derin gibi, buralar taşlık nedenini bilmiyorum belki selden etkilenmiş olabilir. Ama şu kıyı kesimleri daha derin. Bu tarafta da şu ileride bir taş yığını var, yani su şimdilik güzel gözüküyor da şey göremiyorum, nedense balık hiç göremiyorum. Sen gördün mü hiç balık? Yok. Gözlemlerimize devam edeceğiz, bu suyun gittiği yere kadar, motosikletimizle takip ettiğimiz noktaya kadar takip edeceğiz. ve incelemelerde bulunacağız.
Burası durduğumuz 4. Nokta, gördüğünüz gibi ortam harika, tepeler adeta birer pamuk gibi, derenin genişliği, ağaçlar ve su sesi insana huzur veriyor. Ama nedense arkamdan sıklıkla inşaat kamyonları geçtiği için çekim yapmakta zorlanıyorum. Neyse böyle sık sık durmaya devam edeceğiz, suya bakacağız, balık bulursak selam vereceğiz ve onlarla konuşacağız.
Daha duracak çok noktamız var. İleride taş ocakları, HES'ler ve
görüntüleyeceğimiz başka köprüler de var bunun gibi. Kaçırdığımız mutlaka
noktalar olacak, motosikletimizle seyahat ederken yavaş yavaş hareket ediyoruz.
Mümkünse sık sık durup, etrafa bakıyoruz kayda değer bir şey var mı diye.
Bir sonraki durduğumuz yer yine bir köprü, burada da inanılmaz bir manzara ve atmosfer var. Balık arıyoruz acaba bulabilecek miyiz? Kuzenim bana “Evet, bu alanda balık avlamak yasakmış” diyor Ben de “dikkatimi çektiğini ve ilginç bulduğumu ifade ediyorum”
Burada balık göremedik, bakıyoruz ama bulamıyoruz. Şu suyun
sesine kulak verir misiniz? Sizce de inanılmaz değil mi? Hadi biraz daha
ileriye gidelim, rakım biraz daha yükselsin. Atlayın motora, gidiyoruz.
Fena değil yani gayet akıntılı bir su var. Ama şurada. Hiç bir yerde
yok. Hiç bir yerde balık yok. Buralarda sen şu an balık görebiliyor musun?
Genelde şöyle derin olan yerlerde görürüz değil mi? Balık kalmamış, nesli
tükendi herhalde. Pazarsuyu'nun bir sorunu herhalde bu. Pazarsuyu'nu
kurutmuşlar bence. Ama her şeye rağmen ortam inanılmaz. Şu güzelliğe bakar mısın,
resmen kartpostal gibi yani. Gerçekten kartpostal gibi. Bulunduğumuz mevsim
itibariyle de. Ağaçlar renk
değiştirmiş, onun da yansımalarını az çok görebiliyoruz. Atla beybi. Çok işimiz
var çok.
İşte burası derenin hemen yanındaki yol. Çekime başladığımızdan beri bu yolu takip ediyoruz. Gördüğünüz gibi ortam harika. Ben buraya rüya gibi bir yol demek istiyorum. Ne zaman bu yolu kullansam gördüğüm manzara beni büyülüyor ve etrafıma bakmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Yeşile, yükseğe, doğaya, sessizliğe giden bir yol. Hemen sağ tarafımda bir taş ocağı var ve maden faaliyetleri yürütülüyor. Burayı görüntülemek için uygun bir yer bulamadığım için devam ediyoruz. İleride daha iyi noktalarda durarak görüntüler alacağız.
Sol tarafta yine güzel bir yer gördüm ve hemen motorumu geri
çeviriyorum.
Bunlar çok sağlıklı durmuyor. Geçiyorum.
Patır kütür patır kütür ses yapıyor gördün mü?. Şurası heyelan bölgesi, orası
uçtu. Buradaki atmosfer de fena değil. Burada da güzel bir manzara var. Gayet iç açıcı. Evet. Valla bilmiyorum bana
çok güven vermedi bu köprüde. Bakımsız
böyle yani. Devam ediyoruz.
Ve işte Kovanlık beldesine 22 km kala karşılaştığımız devasa bir taş ocağı. Şimdi burada biraz durmak ve neler oluyor görmek istiyorum. Bu arada motosikletimi yol kenarına park ederken Şahin veya Doğan olduğunu düşündüğümüz bir yırtıcı kuşun önümüzden geçmesine şahitlik ediyoruz. Bir nevi yabani hayatın hala buralarda olduğuna küçük de olsa bir işaret olsa gerek.
Şahin miydi o? İlk durduğumuz taş ocaklarından birindeyiz şu an. Hemen kolumu attığım yer, yani yolun altı Pazarsuyu Deresi. Ve kamerayı bu tarafa doğru çeviriyorum. Aktif hala çalışılan bir taş ocağı. Sesleri
de duyuyorsunuz. Devasa. Yani tek kelimeyle devasa bir burada yıkım
gerçekleşmiş. Başka söyleyecek bir şey
bulamıyorum. Böyle doğanın tabiatın
içinde ilerlerken. Bir tarafınızda
dere, bir tarafınızda yeşillik, ağaçlar. Mevsim geçişine bağlı renk değişimleri. Derken böyle taş ocaklarıyla karşılaşmaya başlıyoruz, bu gördüğümüz
üçüncü taş ocağı. Kaldığımız yerden
şimdi devam edeceğiz. Hadi bakalım.
Ve yolculuğa devam ediyoruz, motorumuzu yavaş yavaş derenin kalbine ve doğanın içine doğru sürüyoruz. Derken çok geçmeden bir manzara ile daha karşılaşıyoruz. Burada durmak istemedim, hemen sağ tarafımız yol boyunca devasa bir taş ocağını barındırıyor. Anlatmaya gerek yok değil mi? Sadece taş ocaklarında dursak sanırım bugün akşam olacak gibi, ne dersiniz?
İşte burada biraz durmak istiyorum, hem yol müsait hem de
gördüğüm bu korkunç manzaraya kayıtsız kalamayacağım. Gelin bu noktada birazcık
soluklanalım.
Çekimlere devam ediyoruz. Gördüğünüz gibi arkamda tek kelimeyle harika
bir doğa var. Pazarsuyu deresi. Bu
kahverenkli tabelanın ait olduğu yer. İşte
bakın. Size böyle süper bir yer
göstermek istiyorum. Birazcık şöyle
aşağıya doğru ineceğim. Biraz daha
ineceğim. Evet, buraya kadar indim
sizin için. Gördüğünüz gibi. Suyun zaten kendisi her zaman güzel. Tepeleri görüyorsunuz. Yeşili görüyorsunuz. Balık olmasa da. Ben hala balık göremesem de. atmosfer
harika. Hemen birazcık geride çimento
fabrikasına rastladık. Tamda böyle
derenin dibine kurulmuştu. Şimdi
buradan çıkalım tekrar. Kaldığımız
yerden bu akarsuyu takip ederek yukarıya doğru devam edelim bakalım bizi ne tür
bir manzara karşılıyor. Hadi şimdi
çıkalım. Kamerayı böyle bu açıda
tutarak yukarıya yola çıkıyorum. Yavaşça.
Evet, şu kamyonda geçsin. Çok güzel. Evet, arabaların geçmesini bekliyorum. Bir araba daha geçsin. Odan
sonra belki sessiz bir ortam sağlarız. Bir
tane daha araba var. Bekleyeceğim.
Sessizlik, sessizlik ve buyurun kameranın
arkasıyla sizi baş başa bırakıyorum. Bunu
nasıl yaparız? Kendime kızıyorum,
bunu nasıl yaparız? Şu güzelim
doğayı, şu güzelim memleketi bu hale nasıl getiriyoruz? Lütfen iyi bakın! Devam ediyoruz.
Taş ocağı buradan da gözüküyor. Hemen
dere kenarına atılan çöpleri, molozları görüyorsunuz. İğrençte bir koku var. Dayanılacak
gibi değil.
Bulunduğumuz yer Bozat ile Kovanlık beldelerinin yol ayrım noktası. Sağ taraftan yukarıya giden yol Bozat’a sol tarafsa Kovanlık ile Paşakonağı tarafına gidiyor. Biz Dere’yi takip ettiğimiz için ana su kaynağından ayrılmadan yolumuza devam edeceğiz.
Yol boyunca yine inanılmaz güzellikler bizi karşılıyor. Yanı başımızda bir dere, adeta pamuk gibi bize gülümseyen tepeler ve usul usul süzülerek kask vizörümüze yansıyan güneş. Bu yolları çok seviyorum. Ama bu güzellikler maalesef fazla uzun sürmüyor ve bir taş ocağında daha mola vermek zorunda kalıyoruz.
Evet, kaskı ve montu giymek için durduk. Yine gördüğünüz gibi dere
kenarındayız. Arkamda yine küçük bir taş ocağı görüyorsunuz. O da şu an aktif
olarak çalışıyor. BAM GÜM!
İlk HES durağımıza doğru yavaş yavaş gidiyoruz. Etrafı
izleye izleye, havayı ve atmosferi sindire sindire ilerliyoruz. Sizce de ortam
muhteşem değil mi?
-Derken kara görünüyor ve burada durmadan edemiyoruz. Sizlerle
de karşılaştığımız bu manzarayı paylaşmak istiyoruz.
Evet, yol üzerinde karşılaştığımız ilk HES burası. Şöyle bir bakalım.
Devam!. Devamke. hu huuu. Çok güzel. Çok
çok çok çok çok. İşte budur! Bunu seviyorum ya. Dayanamıyorum
burada birde fotoğraf çekeceğim. Odun çuvallıyorlar muhtemelen. Onları
yolluyorlar buradan aşağıya yol kenarına getiriyorlar. Odun
ve fındıkları değil mi? Böyle bir sistem kurmuşlar. Şu
tepenin hemen yamacında. Şuraya bir çıkalım bakalım olur mu? Pek
güven vermiyor burası bana ama. Deneyeceğim. Belgeselcilik uğruna. Dereye
düştü ve. Çok iyi. Biraz fazla mı sallanıyor bu? Amanınn.
Bu
biraz fazla sallanıyor. Evet, Pazarsuyu Deresini takip etmeye devam
ediyoruz. Balık arıyoruz, ama balık maalesef yok!. Şimdiye kadar birkaç tane taş
ocağını geçtik, bir tane hes geçtik. Yolumuz üzerinde yine bizi
bekleyen HES'ler ve taş ocakları var diye biliyorum. Yol
boyunca kameramın da şarjı bitmezse çekim yapmaya devam edeceğiz. Evet
efendim. Böyle tatlı bir mekandan. selamlar diyelim ve yolculuğumuz devam etsin.
Yol üzerindeki en korkunç manzaralardan birine doğru sürüyoruz. Daha doğrusu yol bizi zaten oraya götürüyor.
Sizi güzelliklerle buluşturmaya devam ediyorum. Videomun, belgeselimin
bu kısmına kadar izlediğiniz için de ayrıca teşekkür ederim. Şimdi burada güzel
bir kare var. Gayet hoş. İnsanın içini açıyor. muazzam!
Hemen
karşıya geçelim. Burada da yine Pazarsuyu'nu. Pazarsuyu'nun
artık yukarısı, adı neyse. Bu akarsuyu görüyorsunuz. Doğa
inanılmaz! Harika! Çok güzel şeyler var, gerçekten
memleketimizde güzel şeyler var. Ve arkamda. Maalesef, ne yazık ki. Böyle
bir manzara, burasıda aktif olarak çalışmaya devam ediyor. Evet,
yolumuza devam ediyoruz! Devam ediyoruz!
Artık durmaktan yorulduk, bu yüzden sadece kenarından geçmekle yetiniyoruz. Sol tarafımızda yine farklı bir HES'i görebilirsiniz.
Hu hu, birazda böyle kasklı çekim yapmak istedik. Şu an arkamda
gördüğünüz, şurada bir yerleşke var burası "Kovanlık" diye geçiyor.
Bu tarafta Paşakonağı yaylasına giden bir yol var. Hemen gerimizde tabi ki
"Bulancak" geldiğimiz yer. Şöyle bir köprüden manzara çekelim. Az
önce geride bir HES bırakmıştık. Bu su yukarıya doğru devam ediyor. Birazcık
daha tırmanacağız. Yaylaya kadar muhtemelen gitmeyeceğiz. Böylece
belgeselimizin, küçük belgeselimizin sonuna yavaş yavaş gelmiş oluyoruz. Su
yine de çok güzel! Balık olmasa da çok güzel! HES'ler olsa da çok güzel! Taş
ocakları olsa da burası çok güzel! Ne yaparsanız yapın, ne olursa olsun.
Memleketimiz, güzel ülkemiz. Harika yerlerle dolu. Bu arada bu taraftan da
Aydındere'ye giden bir yol var. Henüz ben bu tarafa hiç gitmedim, ziyaret
etmedim. Oralara da bir ara vakit ayıracağım. Şimdi yukarıya doğru biraz daha
gideceğiz, hadi bakalım. Paşakonağı. Paşakonağı yaylası bize hem
yakın, hem de ben çok seviyorum. Doğası. Muazzam bir yer. Kovanlık'ın
çok az yukarısındayız. Paşakonağı yaylası yolu üzerinde. Burada
da. Böyle bir manzara var. Burada oluşturmuş olduğu. göleti
görüyorsunuz. Suyun yüzeyinde odun parçaları var,
muhtemelen yağışlardan kalma. Bu yolda, dediğim gibi Paşakonağı yaylasına
doğru çıkıyor. Baya böyle dik tırmanışa başlıyorsunuz.
Kanalımda
paylaştığım videolarda Paşakonağı'na ait görüntüleri de bulabilirsiniz. Bu
arada bu mevsim geçişine bağlı. tepelerdeki, etrafımızdaki ağaçların bu renk
değişimine de şahit oluyoruz. Gerçekten, çok harika görüntüler var.
33 km’lik bu yolculuğumuzda karşılaştığımız tüm güzellikleri sizlerle paylaşmaya çalıştık. Neyse ki küçük aksiyon kameramın şarjı bizi yarı yolda bırakmadı ve çekimlerin hepsini yapabildik. Gördüğümüz manzaralar bizi maalesef biraz üzdü. HES’ler ve taş ocakları bu yollara pek yakışmadı. Çok kıymetli bir akarsuyun çok kıymetli bir yaylasına giden yol üzerinde daha güzel manzaralar olsun isterdik. Yol boyunca dere kenarında suda oynayan insanları görmek isterdik, piknik yapan, doğanın sesine kulağını vermiş insanların olmasını. Suda ve havada daha fazla canlının olmasını isterdik. Rafting sporunun şu an burada yapıldığına şahitlik etmek isterdik. Kanosuyla derenin bir ucundan başlayarak sahile kadar iniş yapan ve Karadeniz’e ulaşan sporcuları görmek. Yol boyunca keşfettikleri parkurlar üzerinde trekking yapan insanları görmek isterdik. Bu ilk ve küçük belgeselimi izlediğiniz için teşekkürler. Doğayı sevin ve onu koruyun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder